BİR TARİH GÜNEŞ GİBİ BATARKEN
Yıllar sonra doğduğum topraklarda vakit geçiriyorum. Sokağı her adımladığımda küçüklüğüme doğru yürüyor gibi hissediyorum. Küçüklüğümde yürüdüğüm bu yollarda, yüzüme özümüz topraktan tozlar kalkardı. Nisan yağmurları toprakla buluştuğunda ortaya tarifsiz bir koku çıkardı. Kara lastikle gezmiş olduğum sokaklar şimdi asfalt ve modern kaldırımlarla dolu. Yağmurlar yağıyor ama o koku maalesef şimdilerde çıkmaz olmuş. Yağmur toprağa hasret; biz toprak kokusuna. Ben çocukken sokağın köşe başında heybetle bekleyen çift katlı asırlık kerpiç bir ev vardı. Bir tarih güneş gibi batarken ben yanından geçiyorum. O evin sakinleri bu dünyayı terk eylemiş. Evin arka kısmına uzunca bir minare eklenmiş. O evin sakinlerinin imanına şahit eder gibi minare güneşe el sallıyor. Ben o eve bakarken sadece evi değil bir ömrü bir yaşantıyı büyük bir samimiyeti ve hayatın geçiciliğini düşünüyorum. Ah hayat diyorum ya geçiyor işte. Çoğu çoğu hepimizin bir ömürlük yaşantısı olacak. Hayat buna değer mi veya biz hayata değecek şeyler yapıyor muyuz bilmiyorum ama hayatta iz bırakmak önemli bir şey. Bu evin sakinleri benim hayatımda iz bıraktı. Şimdilerde yaşlanmış bu ev daha çok kişinin kadrajında iz bırakmaya devam edecek gibi duruyor