Bir mart sabahı Ordu Çambaşı’na doğru hareket ediyoruz. Çabucak varacağımı düşünerek kahve içmemiş olmanın pişmanlığını yaşıyorum. Yollar sadece sitebize değil kavisli ve oldukça bozuk. Arkadaşım direksiyon sallayadursun; ben içimden nereden düştük bu yollara diye düşünüyor kendimce kem küm ediyorum. Her şey Çambaşı’na varınca son buluyor, bir ramazan ayında ezanın okunuşundan sondaki hazzı yaşıyorum.
Bungalov evimize yerleşiyor, kömür sobamızı yakıyor, oturduğum yerde uykuya dalıyorum. Yeşilin mavinin ve beyazın buluştuğu, güneşin ayrı bir güzel doğduğu, seherin hiç bitmeyecek gibi kendine yer etmesi seni biraz daha bağlıyor Çambaşı’na.
2000 rakımlı bu dağa snowboard tahtanı sırtına, Kolombiya kahveni termosa koyup çıkmak ayrı bir güç veriyor insana. Pist alanında yürümeyi yeni öğrenmiş çocuklar gibi düşe kalka; kaymayı öğrenmeye çalışan insanların yüzündeki başarmışlık hissini görmek mutlu ediyor insanı. Onlardan almış olduğum başarabilirsin inancıyla zirveye çıkıyor ve katmaya başlıyorum.
Çoğu çoğu hiçbir şey olmadığımız şu dünyada, sadece o anı yaşamak bence güzel bir şey.Tabiî bir de bunu yakalayabilme kabiliyetimiz olmadı. Vaktinizi güzel, anınızı heyecanlı geçirmek istiyorsanız kafa dengi bir arkadaş ile gitmenizi öneririm.