İndirmek için tıklayınız
İnsandım ben…
Yanlışıyla doğrusuyla,
İyisiyle kötüsüyle,
Zencisiyle beyazıyla,
Türk’üyle Kürt’üyle,
Laz’ıyla Çerkez’iyle.
İşte o zamanlar değerliydim. Pazara çıkmazdı yüzüm. Satıcım yoktu alıcım mı hak getire…
Paha biçilmezdim ben. Kimse dokunmaya kıyamazdı bana. İnsanlıklarını kaybedeceklerini düşünürlerdi insanlar. Anlayacağınız herkes insanca yaşayıp gidiyordu. Bazen ölüm çalardı kapımı, az biraz sohbet eder sonra o da çeker giderdi.
Diyar diyar dolaşırdım ben. Hicaza gider hurmasından tadardım, sonra terler Toroslar’a geçerdim. Endülüs’e gider buram buram mürekkep kokan havasını iliklerime kadar çekerdim. Anadolu’ya gelir toprağına baş koyardım. Kosova’ya gider Bosna’yı düşlerdim. Nil’e gider Fırat’ı özlerdim oradan Dicle’ye göz kırpardım. İstanbul oldu olası hep kıskançtı ve yine kıskandı. Bilir misin kimseler pasaport falan da sormazdı. İnsanlığımı gösterir geçerdim ben. Mutluyduk yani saftık temiz ve lekesizdik. Sonra ne oldu biliyor musun? Sonra, sonrası hep kötü işte.
İnsan ve insanlık uzun bir yola çıktı.
İnsan hep düşünceliydi ve biraz fazla meraklı. Daha fazla yere gitmek, daha çok şeyler görmek istiyordu. Gezdiği yerlerde iz bırakmak ve arkasından ses getirmek istiyordu. İnsanlık ise ağır başlıydı. Her şeyi anlamak ve hissetmek istiyordu. Bu yüzden ağır hareket etmeyi düşünüyordu. Bu farklılık ikisinin arasını açtı. Yolları ayrıldı; iki kadim dost sonsuzluğa, sessizliğe ve yokluğa doğru yol aldı. Bu yolculukta biri kazanıp öteki kaybedecekti.
İnsanlar dünyaya iyi kazık çakarak yaşamayı öğrendiler. Tek çaktıkları kazık olmadı tabi, insanlığın yüzüne bir de tokat çaktılar. İnsanlık, insanların bu ayıbını içerisine attı. Zamanla bu acı içerisinde bir çıban oluşturdu. İnsanlık, insan gibi hile hurda da bilmezdi zaten. Kandırmayı, çalmayı, vurmayı bilmezdi. İnsanlık, bu yaşam tarzı ile dünyada barınamıyor her geçen gün güç kaybediyordu. Dünya insanlık için yaşam alanı tanımıyor gün geçtikçe daha da acımasız oluyordu. Ölümün nefesini her daim ensesinde hisseden insanlığın yükü daha da ağırlaşıyor; güne yorgun uyanıyordu.
Günler birbirini kovalarken insanlık da bu diyardan kaçıp uzak ülkelere gitmeyi düşünmeye başladı. Yoksa her an biraz daha kan kaybedecek, nesli tükenecekti. Gelecek adına hiçbir iz bırakamayacaktı. Bir seher vakti İnsanlık insanlar arasından çıkıp gitti. Kimsenin bilemeyeceği, istediği zaman ulaşamayacağı uzak ülkelere göç etti.
İnsanlığın gidişiyle ruhunu kaybeden insanlar ne yapacaklarını bilemez hale geldiler. Biraz robotlaştılar sonra monotonlaşmaya başladılar. Biraz vahşileştiler sonra vaveylalar kopartmaya başladılar. İnsanlar, insanlığını kaybettikten sonra sataşacak başka şeyler aramaya başladılar kimseyi bulamayınca birbirlerine sataştılar. Önce güçlüler zayıfları ezdi. Sonra zayıflar güçlülere yaraşmak için birbirlerini ezdi. Ten renkleri dahi insanları birbirine nefret ettirmeye yetti. Ne beyazlar ne siyahlar ne de kızıllar bu oyunu fark edemedi. Irkçılık rüzgarında savrulup gittiler. Tek kazanan insan görünümlü hayvanlar oldu. Şimdi insanlar birbiriyle uğraşıyor, birbiriyle savaşıyor, birbirini katlediyor. İnsanlık tüm bu olan bitenleri uzaktan seyre koyuluyor. Olanlara çok üzülüyor fakat geri dönüp yaşayacağı ortamı bir türlü bulamıyor. Bazen yetim bir kızın gözlerinde bazen bir ananın gönlünde bazen bir sokak çocuğunun sözlerinde kendini gösteriyor, sonra tekrar uzaklara doğru yol alıyor. Bunu fark eden ana yürekliler, koca bilekliler, gönül erleri, iyilik melekleri hiç umut kaybetmeden insanlığı bekliyor.
Ve şimdi Şam tepesindeki Hayme Ana, Yemen kalesindeki Abşar Bacı, Filistin intifadasındaki Zeynep Nene, Adeviyye meydanındaki Esma kardeş, Cizredeki Rojda bebek yıllardır insanlığın dönüşünü bekliyor.
İnsanlık tarihi böyle bir insafsızlığa hiç şahit olmamıştı. İnsanların kendi kardeşi insanlığı muhacirliğe zorlamıştı, ensar olacak insanlara da tehditler savurmuştu.
Şimdi ne insan görebiliyorsun ne de insanlığı hissedebiliyorsun. İnsan görünümlü canavarlar insanlığa şehadet yazdırıyor ve her umuda kan kusturuyor. Zulüm dalga dalga yayılırken herkes suspus kesiliyor.
Ey insanlık! Sen yine de ağlama; sana umut bağlayanlar gözyaşlarında boğulmasın. Gözlerin yaşarsa da damlatma. Gözyaşlarına uzaktan bakanlar o damlacıkları umut ışıltısı sansın…
11/05/2016 Yürü Dergi
Mesut ÇAÇA