Okumak ve indirmek için tıklayınız
Kudüs, Tüm İnsanlığın Davasıdır!
İnsanlığın başkenti ve bir medeniyetin vücut bulmuş hâli olan Kudüs, yıllardır işgal altındadır.
Haçlı zihniyetinin desteğini arkasına alan Siyonist işgalcilerin çizmeleri altında ezilmektedir.
Hz. Ömer’in, Selahaddin Eyyubi’nin emanetleri sahipsiz durumdadır.
Kudüs, kendini esaretten kurtaracak, gözyaşlarını silecek, emanete sahip çıkacak Müslüman yiğitleri beklemektedir. İngiliz General Allenby, 1917’de Şam’ı işgal ettiğinde Selahaddin Eyyubi’nin mezarına gider, kabrinin üzerine ayağını koyar ve “Kalk Selahaddin! Biz yine geldik!” der. İslam ümmeti, bu hadsiz generale haddini bildirecek Selahaddinler çıkaracaktır.
Çünkü Kudüs özgür olduğunda Müslümanlar da özgürdür, Kudüs güvende olduğunda Müslümanlar da güvendedir, Kudüs aydınlık olduğunda Müslümanlar da aydınlıktadır. Çünkü Kudüs, Müslümanların onurudur, kimliğidir, tarihidir.
Kudüs, Müslümanlar için çok mümtaz bir yere sahiptir. Müslümanların ilk kıblesidir. Mekke, kıble olarak belirlenmeden önce Müslümanlar, Kudüs’e dönerek namazlarını kılmaktaydılar. Kudüs; İsra ve Miraç mucizelerinin gerçekleştiği beldedir. Kudüs, 400 yıl Osmanlı himayesinde kalan ve bu döneme ait yüzlerce tarihî eser barındıran bir İslam şehridir.
Müslümanlar Kudüs’ü fethettiklerinde şehir halkının inançlarına dokunmamış, onlara özgürce yaşayacakları bir ortam hazırlamışlardır. Hz. Ömer’in verdiği emanname, bunun en açık kanıtıdır. Hz. Ömer’in hassasiyeti, verdiği emannameyle de sınırlı kalmamış, Kudüs Patriği’nin kilisede namaz kılma teklifini, kilisenin camiye çevrilebileceği endişesiyle reddetmiştir. İslam’ın başka inanç ve kültürlere vermiş olduğu değer ortadayken, Batılı emperyalistlerin sadece insanlık soykırımı değil; değerler ve medeniyetler yıkımı da ortadadır.
Haçlılar Kudüs’ü işgal ettiklerinde şehirde bulunan Müslümanların hepsini acımasızca katletmelerine rağmen Selahaddin Eyyubi; vicdanın, adaletin ve insanlığın en seçkin örneğini sergiledi. Haçlıların ve onlarla birlikte gitmek isteyenlerin şehri güvenle terk etmelerine izin verdi. Şehirde kalanların da can, mal ve dinî özgürlüklerini tanıdı.
Yaşadığımız çağda ise Siyonist işgalcilerin Filistinlilere sergilediği hunharca davranışlar her geçen gün artmaktadır. Önce terör eylemleriyle Filistinlileri yaşadığı topraklardan çıkarmaya giriştiler, sonra bir terör devleti olarak toplu cinayetlerle işgallerini sürdürdüler. Filistinlileri yıldırarak yurtlarından çıkarmak için ağaçlarını kestiler, evlerini yıktılar, Filistin’i bir açık hava hapishanesine çevirdiler. Kovdukları yetmiyormuş gibi Filistinlileri, sığındıkları kamplarda katliama maruz bıraktılar. Sabra ve Şatilla kamplarında gerçekleştirdikleri katliam, Filistin tarihinin en acımasız ve hunharca katliamlarındandır.
İman etmiş her müminin içinde bir Kudüs davası ve duyarlılığı olmak zorundadır. Bu duyarlılık; imanın, kardeşlik bilincinin ve insan olma onurunun bir gereğidir. Kudüs duyarlılığı kaybedildiğinde imanımızdan, kardeşliğimizden ve insanlığımızdan da bir şeylerin yitip gittiğini bilmeliyiz.
Kudüs davamız zafere ulaşmadan, Kudüs özgürlüğüne kavuşmadan İstanbul’un, Bağdat’ın, Tahran’ın, Kahire’nin, İslamabad’ın özgür olduğu iddia edilemez. Bütün şehirlerimiz, Kudüs’ün şahsında işgal altındadır.
Tüm dünya bilsin ki;
Emperyalist güçler Kudüs’ü işgal edebilirler ancak hür yüreklerimizi asla işgal edemeyecekler. İbrahim Ebu Ubeyde’lerimizi öldürdüklerini sanadursunlar; bizim her şehidimiz bize umut verecek kadar diridir. Bizim her esirimiz Ehad el-Temimi kadar hür ve özgürdür.
Ve unutmasınlar ki biz direniş ilhamımızı Fevzi el-Cüneydi’lerden almaktayız.
Ey Kudüs!
Ümmetin çocukları olarak sana söz veriyoruz: Seninle özgürleşip seninle dirilinceye kadar meydanlarda senin soluğun ve senin haykırışın olacağız!
Mesut ÇAÇA